Kantar

The spaces and objects that reside in the memory of the city and change with the touches of time and humankind are also representations of the whole we all belong to. The spaces where we do exist in a certain time period or the roads that we covered in an incessantness are not just hideaways but the spaces where we could not help ourselves but return. Our relationships which are shrinking and then expanding within the spiral of the city, our exhaustion, and incapableness exist here in the city. The city moves within our mind despite its inertia. Each move is a question and gives rise to other questions.

Everything occupies a place in the city, at the same time, all the other things kept out of the city is a form of establishing a relationship with ourselves as well as with the city. The flux and reflux experienced during establishing a relationship, and the thoughts revealed in the conscious reflect on the body and manifest themselves as a feeling of heaviness.


Kentin belleğinde var olan, zamanın ve insanın dokunuşlarıyla değişen mekânlar ve nesneler, parçası olduğumuz bütünün temsilleridir. Süreklilik içinde katedilen yollar, belirli zaman dilimlerinde bulunduğumuz mekânlar sadece bir kaçış alanı değil, aynı zamanda tekrar geriye döndüğümüz mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentin sarmalında daralıp genişleyen ilişkilerimiz, tükenişler, acizliklerimiz bu kentte vardır. Kent tüm durağanlığına rağmen zihnimizde devinir. Her devinim bir sorudur, sorular doğurur.

Kentin içinde yer tutan ve kent dışında kalan her şey, kent ile olduğu kadar, kendimiz ile de bir ilişki kurma biçimidir. İlişki kurma sürecinde yaşanan gelgitler, bilinçte açığa çıkan düşünceler bedene yansımakta ve insan üzerinde bir ağırlık olarak kendini göstermeye başlamaktadır.